31 Ekim 2007 Çarşamba

“UZAKDOĞU O KADAR DA UZAK DEĞİLMİŞ” :)))

Desem de inanmayın sakın. Ne kadar uzak olduğunu nasıl anlatayım bilmem.. Malum Antalya’dan kalktık önce İstanbul’a gittik. (1000 km.) Uçustan 2 saat önce havaalanına gidip, check-in ve pasaport işlemlerini yapmak dahil,ilk durağımız olan Dubai’ye kadar önce bir 4 saat uçuş.
Sonra Dubai Havaalanında 1 saat 20 dakikalık bir bekleyiş, sonra da Singapur’a kadar yaklaşık 5 saatlik bir uçuş daha.. Ne yaptı toplamda? 12 saat.. Peki bitti mi ? Bitmedi, yaklaşık 3 saatlik bir uçuşla da Bangkok’a gidiş.. Gördüğünüz gibi Uzakdoğu cidden çok uzak.. Maazallah uçaklar icat olmamış olsa, karayolundan gitmek günler sürecek.. Neyse, çok uzatmadan gördüğümüz gezdiğimiz şahane yerlerden , biraz da Thailand ve Singapur’un kültüründen bahsedeyim… İlk gün uzzuuun bir uçuşun ardından Thailand’ın başkenti olan Bangkok’a ulaştık.. Uçaktan iner inmez nemli bir sıcak ve boynumuza orkideler asan güzel Asyalı kızlar karşıladı bizi.. Rehberimizle birlikte otobüse binip otelimize doğru yola çıktık. Ayıptır söylemesi ülkenin Prens’inin otelinde kaldık ))))
Her şey iyiydi de o koku yok mu? Allahım 6 gün boyunca burnumuzun direğini sızlatan korkunç bir koku.. Thailand’lıların %90’ı Budist. Rehberimizin anlattığına göre ülke Krallıkla idare ediliyor ve halk krallarını çok seviyor.. Gerçekten de her yerde Kral’ın fotoğrafları var. Budha’dan sonra en sevilen adam Kral.. Halk, çok tembel ve evlerinde mutfakları falan yok. Yollarda her yerde yemek pişirip satan bir sürü işporta arabası var.. Yemeklerde kullandıkları Hindistan cevizi yağı, soya yağı, farklı baharatlar ve biraz da domuz eti yüzünden korkunç bir koku yayılıyor her yere..
Dönüşe kadar bu kokuya alışamadık bir türlü.. Neyse.. İlk gün otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz, bir Thailand Masajı keyfini yaşadık. 15 saatlik uçuş yorgunluğu bir anda sona erdi, inanamadım. Muazzamdı, gidecek olanlar varsa, şehre varır varmaz masaja gitsinler. Ben çok masaj yaptırdım ama böylesini asla yaşamadım.. Geleneksel Thai masajında aromatik yağ falan yok. Rahat giysiler giyiyorsunuz ve elleri ve ayaklarını kullanan kadınlar bütün gergin noktalara ulaşıyor..
Bir sonraki yazımda tapınakları ve çarşıları anlatacağım.. Arkası yarın:)

30 Ekim 2007 Salı

DÜZLERÇAMI ORMANI

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/2306542/
Hep diyorum, ülkemiz cennet, cennettt...Antalya'da şehre girerken sağ tarafa ayrılan bir yol var, Muğla yolu.. Orada yol boyu uzanan ormanlık yer Düzlerçamı olarak biliniyor. Tam da adına uygun bir yer burası.. Düzlük bir yerde çamlardan oluşmuş bir orman.. Belediyenin doğaya bozmaksızın burayı halka açmış olması çok hoşuma gitti doğrusu.. Haftasonu piknikçileri için bulunmaz bir yer.. Biz de bu haftasonu çam ağaçlarının arasında, doğayla başbaşa ( her zamanki gibi ) pikniğimizi yaptık. Bu kez hazıra konamadım maalesef.. Açık büfe kahvaltı yoktu ama bizim evdeki açık büfeden bir şeyler ayarladık, çayımızı termosumuza ağzına kadar doldurduk veeee işte size, pazar günümüzü geçirdiğimiz bu şahane ormandan manzaralar ...
Ormanlar insanlık için ne kadar önemli hepimiz biliyoruz. Bakın bu çamlar reçineleri için nasıl değerlendirilmiş..Küçükken Beykoz ormanlarında oyun oynar bu reçine damlacıklarını yerdik, ağzımızda mayhoş bir tat burnumuzda o enfes reçine kokusu ile çıkmak istemezdik..Yine o günlere döndüm.
O koca koca çamların arasında biten,beyaz,kırmızı,mor,pembe kır çiçeklerine ne demeli?
Veeee işte doğanın bize en güzel armağanlarından biri : KEKİK..Topladım tabi ki:)))))
Siz de vakit bulduğunuzda kendinizi doğaya bırakın..Tüm hastalıklarınıza iyi gelecektir:)))

ELMALI VE ABDAL MUSA :))

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/2157657/
Geçtiğimiz haftasonu eşimle küçük bir seyahate çıktık. Antalya yakınlarıdaki şirin bir dağ kasabası olan Elmalı'ya gittik.
Elmalı Cumhuriyet döneminden kalma evleri, elmaları,Avlan Gölü,adaçayı ve leblebisi ile meşhur. Ayrıca tarihi zenginlikleri ile de ünlü. Yapılan kazı çalışmalarında bir çok kral mezarlarının yanısıra, "yüzyılın definesi" olarak adlandırılan bir define de (dekadrahma) 1984 yılında bulunmuş. Tarihi ve doğal güzelliklerinin yanısıra, yaşayan bir kasaba olarak, kendine özgü evleri ve insanları ile harika bir yer Elmalı. İyi ki gitmişiz. Burası ile ilgili en güzel bilgileri şu adresten bulabilirsiniz. http://www.kenthaber.com/IlceDetay.aspx?ID=1193 Ben burada kendi gördüklerimden kısaca bahsetmek istiyorum sizlere..
Evet, burayı tercih etmemizin bir nedeni de kasabanın yakınlarındaki Tekke Köyü'nde mevcut Abdal Musa türbesini ziyaret etmek istememizdi. Abdal Musa, Hz.Ali soyundan geliyormuş.O dönemde köyde kötülükler çoğalınca, çevredeki dağlar lav gibi köyün üstüne akmaya başlamış ve Abdal Musa Allah'a dua ederek gelen dağları durdurmuş ve köyün yok olmasına engel olmuş.

Halen bu akan dağın izlerini görmek mümkün. Ayrıca, bu olay esnasında Abdal Musa'nın düştüğü yerin izi bile halen duruyor,diyorlar. Resimde belli oluyordur sanırım..

Elmalı 'da bir gece kaldıktan sonra, dağlara doğru yola çıktık. Allah'ım bütün güzellikler buradaydı sanki.. Annesiz kalmış bir kuzunun melemelerine dayanamadık ve onu hem sevdik, hem de biraz besledik. Kuzunun sahibi hanım bize hemen birkaç elma ikram etti, "açsanız yemek hazırlayayım" dedi .Dünyanın başka hangi yerinde böylesine sıcak ve misafirperver insanlar var bilemiyorum. Köy yolları muhteşemdi. Gömbe kasabasından dağlara doğru yol aldıkça hava değişmeye, her yeri bembeyaz bir kar örtüsü sarmaya başladı.Bir yandan dağdan gelen tertemiz sular şelale olmuş yol kenarından köye doğru akarken, bir yandan elma ağaçları budanıyor ve bahara hazırlıklar devam ediyordu..

3200metre yüksekte Uçarsu adında bir krater gölü varmış. Oraya kadar gidelim dedik ama maalesef kar geçit vermedi..Geri döndük.. Yol üzerindeki bu şimşek çakmış ve yanmış ağaç ilgimi çekti doğrusu.. Acaba altında bir define olabilir miydi? Ne dersiniz? Eşimle yazın buraya bir kez daha gelme sözü verdik birbirimize..Antalya'da 45 derece sıcaktan kaçıp bu güzel köy ve dağ yollarında serinlemek için...

YEŞİL BURSA GRİ OLMUŞ !?

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1721663/
Bursa'ya daha önce de çok kere gitmiştim.Eşimle birlikte gitmek çok daha zevkli oldu tabi...Çok soğuktu, hava hep griydi, hatta kar yağacak sandım..Zaten büyük ölçüde orada soğuk almış olmalıyım..
Neyse ,yeniden görmek güzeldi..Çekirge'yi gezmek, Heykel çevresinde yürümek, eski hanların ve çarşıların içinde gezmek, tarihi camilerde namaz kılmak,kestane şekeri almak,yolda yürürken en büyüğünden karyoka yemek.. hepsi çok güzeldi..
Çiçek Izgara ve İskender İskenderoğlu'nu atlamadık elbette.. Sanırım markalaşmak İskenderoğlu'nu birazcık bozmuş.. Eskiden kahveyi ikram ederlerdi,şimdi hesaba ekliyorlar..Olsun,keyifliydi..
Dönüş yolunu Ankara'ya uğrayarak uzattık elbette..Ablamı,eniştemi ve Mertciğiiimi görmek harikaydı.. Sonrası, sis, kar ve soğuk ile başbaşa bir dönüş yolculuğuydu..
Neden her zaman gitmek kolay,dönmek zor??? Bir yere giderken süper heyecanlı ve neşeli çıkıyoruz yola..Ya eve dönüş yolculuğu neden bu kadar zor oluyor? Gerçi evin kapısından girip de , eşyaları hole, kendimizi de yatağa attıp tavana gözlerimizi diktiğimizde; eve sağ salim dönebildiğimiz, bu kadar çok yer görebildiğimiz ve bundan zevk aldığımız için kendimizi çok şanslı ve de mutlu hissediyoruz...
Ülkemizde görmediğimiz bir Karadeniz bir de Doğu Anadolu kaldı.. Onlar da bir sonraki gezimizde inşallah.. Ama sanırım uzuuuun bir süre bir yere gitmeyeceğim :)))

ÇANAKKALE İÇİİİİİİNDEEEEE !!!

İki gün sürecek Çanakkale maceramız Ezine ve Çan ilçelerinden sonra, Truva'da başladı. Tam bir hayalkırıklığıydı Truva.. Özellikle de onarılan meşhur tahta at.. Meğer ne kadar farklı anlatmışlar.. Uygarlıklar hakkında çok bilgi verdi, ama taştan topraktan başka bir şey bırakmamışlar..Tahta at da tamamen sökülmüş durumda, yeni yeni tahtalardan yeniden yapıyorlar..Hollandalıların getirdiği ve şehir merkezindeki tahta at hem görüntüsü hem de azameti ile daha güzel görünüyor..
Eceabat'da konakladık. İyi ki de öyle yapmışız. Feribot sefası çok hoştu. Tekrar martılarla konuşmak da öyle.. İstanbul aklıma geldi. Sultanahmet'deki duruşmaya yetişmek için Harem'den feribotla Eminönü'ne geçişim... Neyse, Alçıtepe 'de köylülerden Salim Mutlu, kendi çabaları ile savaşa dair bir müze oluşturmuş.Mutlaka uğrayın ve yardımlarınızı esirgemeyin...
Çanakkale içinde vurdular beni, Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah...
Sergilenenler arasında kafatasları,kemik parçaları,kovanlar,şişeler, mataralar, düğmeler,offf.... saymakla bitmez..neler neler..
Meçhul asker kabristanı ve 57.alay anıtı önündeki kabristan beni çok duygulandırdı.. Meçhul asker : Avustralya'ya götürülen bir Türk askere ait kafatası 10 Mart 2003 'de Türk Hükümetine teslim edilmiş ve 18 Mart 2003 günü buraya defnedilmiş. 57.Alay Anıtının hemen önündeki yazıt da beni çok etkiledi. Kazılar sırasında bir Türk ve bir yabancı askerin cesetleri birbirine sarılmış halde orada bulunmuş.. "Centilmenler Savaşı" olarak bilinen Çanakkale Savaşı'nın en çarpıcı örneğiydi bence.. Keşke hiç olmasaydı.. Siperlerde bulunan kemik ve kafataslarının hepsi tek bir kabre defnedilmiş...İnsanın içini acıtan,yüreğini burkan, dilinden duayı gönlünden helalliği ve gözünden yaşı eksik etmediği bir yarımada Gelibolu.. Ne yapın edin, çocuklarınızın burayı görmesini sağlayın.Tarihini bilmeyen bir nesil yetiştirmeyelim,lütfen....

KALBİM EGE'DE KALDI - SERİ 2 !!

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1698042/
Aliağa'dan çıktık yola,elimizde harita, başımızın üzerinde gökkuşağı.. Bir de ne görelim, Reina 'nın Ayvacık Şubesi..:))))
Bir de baktık Bergama tabelaları.Annem yıllar önce gitmiş, anlata anlata bitirememişti. Çok merak ediyordum doğrusu..Ne var ki, Bergama'ya vardığımızda saat 16.30'du.Kalıntılar da köyün sonunda. Bir umut , daracık köy yollarından hızla geçerek, tepeye tırmandık. Sevindik daha 15 dakika var, en azından girişte bir şeyler görürüz diye.Ama görevli memurlar,bizi kibarca kovaladılar :)) Yine de buraya kadar gelip resim çekmeden gidemezdim:
Köyün girişindeki Basilica kalıntıları :
Bergama'da gün bir başka batıyor. Bu resmi bilgisayarımda arka plan yaptım.Harika oldu
Az gittik, uz gittik; dere tepe düz gittik.Akşam saatlerinde Ayvalık'a vardık.Kısa bir kahve molasından sonra Akçay'a kadar geldik.Geceyi burada geçirdik. Dünyanın oksijen çadırı olan Kazdağları'nın efsanevi Sarıkız'ını Akçay meydanında görmek çok hoştu..
Bu mevsimde in cin top oynuyor buralarda tabi,ama iyi yemeğin kokusunu, 1 km. öteden alan biz Baskül ailesi için, aç kalmak gibi bir risk asla yok. Yolunuz düşerse ille de gidip kahvaltı yapın OBA CAMP'ta. Küçükkuyu'ya gelmeden yolun sağında..
İşte böyleee.. Ezine'den peynirimizi alıp, Truva'yı da gezip Çanakkale'ye kadar gelmiş olduk. Buralarla ilgili ayrıntılar ve resimlerse bir daha ki yazımda..Beni izleyin anacım :)))

KALBİM EGE'DE KALDI !!!

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1691267/
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba arkadaşlarım. Neredeyse 10 gündür süren bir yolculuk nedeni ile yazamadım .Ama neler gördüm neler.. Yediğimi,içtiğimi,gördüğümü gezdiğimi sizlerle paylaşacağım her zamanki gibi..Anlatacak çok ama çok şey var, ancak hepsini anlatmaya kalkarsam bloğumda yer kalmayacak. Biraz anlatıp geçeceğim üzülerek..Merak ettiğiniz bir yer varsa daha sonra orayı ayrıntılı anlatabilirim.
500 'den fazla fotoğraf çekmişim gezi boyunca. Onların da bir kısmını yayınlayacağım mecburen.
Denizli,Nazilli,Aydın derken bir de baktık Kuşadası'ndayız. İyi ki de burada konaklamışız. Harika bir yer. Yaza doğru tekrar geliriz inşallah.. Selçuk,Efes,Meryem Ana Evi her yeri rahat rahat gezdik.
1867 tarihli bronz Hz.Meryem heykeli
Çaput bağlamak isteyenlere dev hizmet (Görüntü ve çevre kirliliği ne güzel önlenmiş )
Ağaca sakız yapıştırmanın anlamını bilen var mııı??? :)))
Yandım Çavuş'un meşhur çöp şişi (yemeden gidilmezzzz) :
Şirince ,gerçekten şirin.Eski ismi Çirkince olsa da..Zeytinyağı ve şarap ile meşhur. Evet, ününü hakediyor ama inanın Şirince'den çok daha özel köyler biliyorum.Ama maalesef tanıtımı iyi yapılamıyor.8 km.'lik dağ tırmanışından sonra ulaşılan bu küçük köyde, bir baklava yedik ki...neyse anlatmayayım,canınız çekmesin :)))
Elbette buraya kadar gelmişken İzmir'e gitmeden olmazdı. İzmir'i çok severim.Sıcacık,rengarenk,hareketli ve keyifli bir kent. Tam bana göre yani.. Eskiden iş için sık sık gelirdim neredeyse 5-6 yıldır gelmemiştim. İyi oldu..
Kumrucu Şevki'de kumru yemeden gidilir mi??? Gökkuşağı yol boyu Aliağa'ya kadar bizimleydi
Sırada Dikili,Bergama,Ayvalık,Akçay anıları var. Onları da bir sonraki yazıda anlatayım olur mu? Hepinize kucak dolusu sevgiler :)))

YASSIHÖYÜK ( GORDİON ) !!

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1538473/
Ankara'dan dönüşte yol üzerinde ,hep görürdüm Yassıhöyük tabelasını. Hani eskiden tarih ,coğrafya derslerimizde, lisede de sanat tarihi derslerimizde anlatırlardı ya.. Hep merak ederdim Alacahöyük, Çatalhöyük,Yassıhöyük.. Yakından görmek kısmet oldu..
Çok ilginç bir müze yapmışlar.İn cin top oynuyor o ayrı.Hiç ziyaretçi yoktu yani. İki köyün içinden bozuk bir yoldan geçerek varılıyor. Ana yola 12 km. kadar içerde.. Buluntular ise tek kelimeyle harika.. Mezar odası ise bambaşka.. Höyüğün ortasındaki mezar odasına doğru upuzun ve dar bir tünelin içinden geçerek varılıyor. Burası Kral Midas'ın mezarlığı..Hani şu "Eşek Kulaklı Midas" efsanesine konu kral..1957 yılında bulunmuş ve 1963 yılında o tünel yapılmış.Hiç yorum yapmadan çektiğim bazı fotoğrafları sizinle paylaşacağım..
Bu arada aklıma bir şey geldi. Müzelerimiz çok güzel, tarihi çok zengin bir ülkeyiz,çocuklarınızı sık sık götürün bence. Tarihimizi doğru bilen bir millet olmamızın önemli olduğuna inanıyorum.
Ancak yurt dışında pek çok müzeye kamera ya da fotoğraf makinesi sokmak dahi yasakken, ( çünkü ışık bazı eserlere zarar verebiliyor ve kötü emellere alet edilebiliyor,hırsızlık amaçlı ) nedense, ben gittiğim her müzede, fotoğraf makinemi kullanabildim; engel olan ne bir işaret ne de bir kimse vardı. Yani serbest olduğunu düşündüğüm için kullandım. Acaba bizim müzelerimizdeki tarihi eserler, bu tür şeylerden zarar görmüyor mu????

SEMAZENLER..SONRA DA ANKARA :)

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1505310
"Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.."
Sema'nın anlamını bir önceki yazımda anlatmaya çalışmıştım. Şimdi biraz da semazenlerin dönüşlerindeki manaları anlatmak istiyorum ve tabi seyahatimizdeki diğer kayda değer şeyleri..
Semazen hırkasını çıkarmakla başlar Sema'ya.. Bu onun ebedi aleme, hakikate doğması,yol almasıdır. Başındaki sikkesi, nefsinin mezar taşı; üstündeki tennuresi nefsinin kefenidir. Kollarını çapraz bağlayarak,görünüşte "bir" rakamını temsil eder ve Sema ederken kolları açık, sağ eli dua edercesine göklere,Hak gözüyle baktığı sol eli yere dönüktür.Hakk'tan aldığı ihsanı,halka açmasıdır. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek,bütün insanları, bütün yaratılmışları,bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır...
İşte böyle..Her birinin ayrı anlamı bulunan 7 bölümden oluşan Sema gösterisini aşkla seyredip, bir de tabi ondan önce Ahmet Özhan'ın muhteşem sesinden dinlediğimiz Tasavvuf Müziğinin etkisi ile o gece rüyamda döndüm durdum..
Ertesi gün İnce Minare, Aziziye Cami ve Alaaddin Camii'ne de uğradıktan sonra, Ankara'ya doğru yola çıktık. Alaaddin Cami Konya 'nın tek tepesine kurulmuş, çok büyük çok anlamlı,çok tarihi bir cami.. Mutlaka görülmesi gereken bir yer.Adeta bir sanat abidesi..İçindeki minber tek bir tahta parçasından oyulmuş,tutkal ya da çivi kullanmaksızın yapılmış bir eser..
İnce Minare, müze haline getirilmiş bir yer. Kapısı muazzam. Yasin suresinin hat sanatı ile giriş kapısına oyulmuş halini muhakkak görün.. Müzede taş ve ahşap oymalar, kitabeler var. Hepsi de harika.. Aziziye Camii de tek kelimeyle koca bir abide... Ve sırada Ankara var..
ANKARA ;
Ne kadar da gri bir kent burası.. Ankaralılar alınmasın ama, daha önce de defalarca gittiğim bu şehri bir türlü sevemedim.İstanbullular der ki, Ankara'nın en güzel tarafı İstanbul'a dönüşüdür.. Bence de öyle.. Sevgili ablam ve eniştem ( http://naylon.blogcu.com ) 5 yıldır Ankara'da yaşıyor. Ne yazık ki hala alışamadı buraya..
Ama gitmemiz çok iyi oldu, o kadar özlemişiz ki birbirimizi.. İki-üç gün de olsa hasret giderdik. Bu arada ben balığa doydum..Sağolsunlar, gerçekten çok keyifli oldu. Ankara'da çektiğim bir kaç fotoğrafı aşağıda göreceksiniz . Dönüş yolculuğu da çok güzel geçti . Yassıhöyük'e ( Gordion) uğradık. Bir daha ki yazıda size Yassıhöyük'ü anlatmaya çalışacağım..
Bu arada Ankara'da su sıkıntısı yok muydu?? Şehrin her yerine şakır şakır su akan havuzlar yapılmış.. Galiba milletin su özlemini gidermenin yolunu bu şekilde bulmuşlar.. Ya da denize olan hasreti gidermenin yolu bu.. Deniz yoksa havuz var.. :))
Macera bitti sanmayın, daha Yassıhöyük (Gordion) gezimizi anlatacağım ...

ŞEB-İ ARUS TÖRENLERİ :))

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1501481/
Hz.Mevlana'nın türbesini ve müzesini gezme görme imkanımız olmuş ve hepsini resimlerle birlikte sizinle paylaşmıştım.
Bu kez, Hz.Mevlana'nın 733.Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri'na katılma şansını yakaladık. Şans diyorum,çünkü o kadar talep var ki bu törenlere maalesef aylar öncesinden tüm biletler tükenmiş oluyor. Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nü arayıp, iki kişi olduğumuzu söylediğimizde dahi önce " tüm hafta sonları dolu,maalesef yer yok" cevabı ile karşılaştık.Sonra sanırım"Gel ,Ne olursan Ol Yine Gel" diyen Hz.Mevlana'nın çağrısı o kadar güçlüydü ki ikinci aramamızda iki kişilik yer bulabildik. Gerçekten tüm salon hınca hınç,kalbi Allah aşkı ile dolmuş,Hz.Mevlana'nın çağrısına uyup gelenlerle doluydu..
Çok heyecanlandık ve sevindik .Her zaman merak ettiğim o uhrevi Sema Ayini'ni yakından izleme şansına eriştiğim için çok mutluyum. Aranızda belki de defalarca bu törenlere katılmış olanınız vardır. Ama benim gibi daha önce gidememiş olanlar için söyleyeceğim tek şey; çok isteyin,hem de çook..Mutlaka gideceksiniz..
Biraz da törenlerden bahsedeyim:
Hz.Mevlana'ya göre Sema; Allah'ın "ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sualine ruh zerrelerinin :" Evet Rabbimizsin" deyişlerinin sesini duymak,kendinden geçmek,Rabbine kavuşmaktır. Sema,gönüldeki gizli erlerden bir selam. Sema,diri kişilerin canlarına rahat ve huzurdur. Bunu canında can olan bilir. Sema,gönüller alan sevgiliye kavuşmak içindir.
Varlıklar arasında müşterek benzerlik,en ufak zerreden en uzak yıldızlara kadar her birinin bünyesini teşkil eden atomlarındaki elektron ve protonların dönmesidir.Her şeyin döndüğü gibi, insanoğlu da bünyesini teşkil eden atomlardaki mevcut dönmelerle,vücudundaki kanın dönmesiyle,topraktan gelip toprağa dönmesiyle, dünya ile beraber dönmesiyle tabii ve şuursuz olarak döner. Ancak insanı öbür varlıklardan farklı ve üstün kılan şey akıldır. İşte ,dönen Semazen varlıkların ortak hareketine,semaıyla beraber aklı da iştirak ettirir...
Bu haliyle anlayıp da izleyince nasıl da aşk ile doluyor insan, nasıl da heyecanlanıyor Semazenlerin dönmeleri anında.. tahmin edersiniz.. Semazenlerin hareketlerini de bir dahaki yazımda anlatacağım.. Öylesine büyülü , öylesine güzel bir gösteriydi ki bu kadar kısa anlatarak bitirilecek gibi değil

KÖPRÜLÜ KANYON..

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1296766

Bayramın 2.günü maaile yani, sevgili annelerim ve biricik babamız ile birlikte Köprülü Kanyon'a gitmeye karar verdik.. Malum, Antalya'da yeniyim.Doğanın bu kadar cömert davrandığı yerleri yeni yeni tanıyorum.Meğer eşim ve ailesi de 30 küsur senedir burada olmalarına rağmen, pek fazla gezmemişler buraları. Neyse,çok uzatmayacağım.

Sadece şunu söyleyeyim;Lütfen Antalya'yı sadece "deniz,kum ve güneş"ten ibaret görmeyin!! Köprülü Kanyon'un 2000 yıl öncesine dayanan tarihi ve yaşanmışlığı;doğasının bakir ama vahşi güzelliği ve huzur dolu ortamı görülmeye değer. Üstelik burası Antalya merkezine sadece 1 saat uzaklıkta.. Çok resim vardı,içlerinden en güzellerini seçmekte epey zorlandım doğrusu.En iyisi resimlerle anlatmaya çalışmak : Bir vadi,muhteşem bir nehir ve yeşilin her tonu: KÖPRÜLÜ KANYON.. Ve elbette aksiyon,macera dolu doğa sporu :RAFTİNG ( Bir dahaki sefere mutlaka deneyeceğiz..Suyun sıcaklığı 10 dereceydi,açıkçası cesaret edemedik :)) Yukarıdaki köprünün en az 2000 yıllık olduğu,Romalılardan kaldığı belirtiliyor. Bir araba geçtiği zaman,bir insana yer kalmayacak kadar dar bir köprü.Ama araç trafiğine açık.. Konakladığımız motelin hemen önünden geçen nehirden bir görünüş: Motelden görüntüler: (Reklamı olsun değil mi? ) Moteldeki tembel arsız kedi (bütün gün güneşlendiği yerden asla kıpırdamadı,köpeklerle oynadığı zamanlar dışında..) minik oyunbaz köpekler, dört tane güvercin,sayısız kaz ve ördekler..Hepsi de birbiriyle arkadaş olmuşlar : Veee..Elbette ki yemekler..(İşte budur dediğimiz andı): MUHTEŞEM ASMA YAPRAĞINA SARILI ALABALIK.. Antalya'yı sadece "deniz,kum ve güneş" olarak görmek istemeyenlerin bilgisine sunulur.. Sevgiler :))))

YOLCULUK SONA ERİYOR :SARP DAĞ YOLLARI VE NEHİRLER !!

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1021827
Son olarak Silifke'den evimize ulaşmak için Mut- Ermenek Yolu'nu tercih ettiğimizi yazmıştım.Şimdi bu inanılmaz dağ yolundan bahsedeceğim sizlere..
Mut Yolu doğa harikası bir yol.Çam ormanlarının arasından kıvrıla kıvrıla Toroslar'a çıkmaya başladığımızı farkettiğimiz anda aşırı oksijenden midir,heyecandan mıdır yoksa gördüğümüz güzellikler karşısında dilimizin tutulmasından mıdır bilinmez,eşim de ben de suspus olduk..
Hiç konuşmadan o güzelliklerin tadını içimize sindirmeye çalıştık ve Göksu Nehri'ne ulaştığımızda şaşkınlığımız iyice su yüzüne çıktı.."Aman Allahım..muhteşem" diyebildim sadece..
Yol boyu Göksu vadisinin ballı incir ve üzümlerini satan köylülerden aldığımız küçük bir kasa inciri ve kütür kütür ceviz büyüklüğünde taneleri olan çekirdeksiz üzümleri yiyerek yolumuza devam ettik..( Laf aramızda ben hayatımda bu kadar lezzetli üzüm yememiştim)
Buz gibi akan tertemiz dağ sularından içip yolumuza çıkan yayla - dağ evlerine ve minik kuzuların olduğu sürülere hayranlıkla bakarken Mut'a ulaştık..
Ermenek çok ilginç bir yer.Bir yanda baraj inşaatı sürüyor ve daracık ufacık dağ yollarında baraj inşaatı ile ilgili kamyonlar ve son teknoloji iş makinaları tozu dumana katarak ilerliyorlardı..Bir yanda rastladığımız ve selamlaştığımız sıcak köylüler bize habire bir şeyler ikram etmeye çalışıyordu..Baraj inşaatı,doğal hayat ve sımsıcak insanlar.. Teknoloji ve doğa ikilemi burada da karşımızdaydı..
Eşimin yeğeni bu baraj inşaatında 2yıldan fazla süredir mühendis olarak görevliydi.Düğünümüze dahi gelmemişti iş yüzünden..Antalya'ya 2 -3 saat mesafede olan Ermenek'ten bizi görmeye neden gelmediğini merak ediyordum doğrusu ve hatta biraz da kızıyordum..Ama tabiri caizse kuş uçmaz kervan geçmez ve çok sarp olan bu yerden haftada 1 kalkan köy minibüsü ile Antalya'ya ulaşabilmesinin zor olduğunu görünce kızgınlığımı yendim doğrusu..
Bu arada Torosların Meşhur Ermenek Helvası diye bir tabela görür görmez eşime arabayı durdurmasını söyledim..İyi ki de söylemişim.. Önce küçük bir kutu alan eşime "tadına baktın mı ? ya beğenmezsek" dedim ve kutuyu açıp tattık. Sonra birbirimize baktık..Ve eşim arabadan inip 3 kutu daha aldı..
Bu arada Silifke yolundaki herkesin bize neden sahil yolundan gitmemizi salık verdiğini anlamaya başlamıştık..Gün batıyor ve dağ yolu gittikçe ıssızlaşıyordu.Bizden başka araba yoktu yolda..Karşıdan gelenlere yol vermek için durmak zorunda kaldığınız,ancak tek arabanın geçebileceği bir yol düşünün ve bu yolun bir tarafının dibi görünmez bir uçurum olduğunu..Üstelik bu yolun her 20 metre de önünüzü asla göremeyeceğiniz 45 derecelik virajlarla dolu olduğunu da düşünün..
Bir ara çok panikledim ama eşime bir şey belli etmek istemiyordum, karanlıkta önümüze ne çıkacağını bilmeden dağa tırmanıyorduk.. Tam tırmanış bitti inişe geçiyoruz derken tekrar tırmanıyorduk...Tek kelimeyle her şey korkutucuydu ..
45 km.'lik yolu tam 2 saatte aldık ve nihayet Alanya Mahmutlar Kasabasına vardık..Düzgün yola girdiğimizde eşime "n'olur arabayı durdur , bir 10 dakika dinlenmem lazım nefes almam lazım" dedim..
Sonunda evimize ulaştık..İnanın bana herşey inanılmaz güzeldi..Tekrar gitme imkanım olsa gerçekten yeniden gitmek görmek isterim oraları..Ama bu kez kesinlikle sahil yolundan döneriz.. Plansız seyhatler gerçekten çok güzel oluyor.Herkese tavsiye ediyorum.Mutlaka boşverin herşeyi,işi gücü bırakın bir kenara..Bilmediğiniz yerlere doğru ,bilinmeze doğru ister yelken açın,ister kontağı çevirin ama ille de plansız olsun..
Son olarak: Onca yer gezdik gördük ama ille de evim evim güzel evim...

YENİ GÜZERGAHIMIZ : ÖNCE ADANA,SONRA MERSİN !!

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1006553/
Güzel Antep'i harika lezzetleri ile ardımızda bırakıp yolumuza devam ettik. İstikamet Adana'ydı..Gaziantep-Adana arası otoban var ve oldukça kısa sürede Adana'ya varılabiliyor.
Yalnız ben otobanları sevmiyorum..Dümdüz uzanan çorak ,soğuk ve demirden bir yol..Hiçbir duygu yok,sadece gidiyorsun.Camı açıp biraz hava bile alamıyor insan,yolun gürültüsü kulakları sağır ediyor.Ama diğer yollar böyle değil.Bir çok kasabanın,köyün içinden geçerek, koyun,keçi sürüleri,tarlalar ve durup bakan insanların arasında ya da bir ormanın içinde yolculuk etmek çok daha zevkli..Ben o yollara "Yaşayan Yollar" adını verdim..Otobanlar ise " Soğuk Yol"..
Neyse sözü uzatmayayım.Adana'yı da yıllar önce iş için ziyaret etmiştim. O zaman Bakırcılar Çarşısı'nı o eski,otantik bakırcı dükkanlarını ve hemen yanıbaşındaki Tarihi Asmaaltı Kebapçısını çok sevmiştim..Ne yazık ki büyüyen ve modernleşen her kentin akibetine uğramış Adana da..Bakırcılar Çarşısındaki çoğu esnaf dükkanını terketmiş, pek çoğu satılık ya da ayakkabı-terlik mağazası olmuş..O güzelim büyülü sokağın yerinde artık yeller esiyor..
Ama yine de Asmaaltı Kebapçısı yerindeydi.Yolunuz düşerse muhakkak ve ille de bu küçük lokantada yiyin Adana kebabınızı.Servis, güleryüz, hizmet ve tabi ki lezzet nasıl olurmuş göreceksiniz..Bir porsiyon kebabın yanında 10 çeşit muhteşem lezzetli garnitürü (üstelik ücretsiz) hiçbir restaurantta yiyemezsiniz..Eşim durumu birazcık abarttı tabi ama varsın yesin dedim..Bir daha ne zaman yolumuz buralara düşer bilinmez ??
Adana son derece modern bir şehir.Özellikle Seyhan Nehri kıyısına inanılmaz bir yeşil alan düzenlemesi yapılmış. Bütün kentler örnek almalı. Mısır'da Nil Nehri kenarı dahi bu kadar güzelleştirilememiş inanın bana.. Hilton Oteli bu nehrin kıyısına yapılmış ve yine nehrin her yerinden görülebilecek inanılmaz büyük bir cami var..Yeşil alan çok güzel çiçeklendirilmiş,muazzam parklar yapılmış..Çok beğendik..
Adana ile Mersin de birbirine çok yakın iki şehir..Mersin denize olan kıyısının avantajlarını çok güzel çıkarıyor..Burada Antalya'dan daha fazla turist gördük..Limanı muhteşem ama hiçbir deniz manzarası İstanbul Boğazı'nın manzarasının yerini tutamıyor laf aramızda.. Mersin oldukça eski bir tarihi geçmişe sahip, düzenli ve büyük bir şehir.. Özellikle Silifke yolundaki Kızkalesi ve Cennet-Cehennem denilen tarihi mekan muhakkak görülmesi gereken ve ilginç efsaneleri olan yerler..Bir başka gün bu efsaneleri de anlatacağım..
Bu arada yolunuz buraya düşerse o muhteşem tantuni'yi ille de yiyin.
Silifke'den sonra sahilden Antalya'ya vardığımızı düşünenler varsa çok yanılıyorlar..Çünkü biz maceranın yeni başladığını düşünüyorduk ve o yüzden Göksu -Mut-Ermenek-Sarıveliler-Alanya istikametindeki dağ yolunu tercih ettik.. İnanılmaz ve unutulmaz bir dağ yoluydu...

YOLCULUK DEVAM EDİYOR : NEVŞEHİR'DEN ANTEP'E...

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/1002484
Peri bacalarının o büyülü,mistik atmosferini arkamızda bırakıp yola devam ettik.Bir sonraki durağımız Kayseri oldu..
İnanın ben Kayseri'nin bu kadar gelişmiş bir kent olduğunu bilmiyordum.Gerçekten son derece düzenli, geniş caddelere sahip ve büyük bir şehirmiş Kayseri..
Ama burada fazla kalmadık..Pastırması ve mantısı ile meşhur ama yolumuz uzun olduğu için almaya cesaret edemedik..Neme lazım..Üstümüz başımız,araba kokarken yolculuk çekilmezdi herhalde :)
Kayseri'den Kahramanmaraş yoluna girdik..Nefis bir yol,çok zevkli..Tıpkı resimlerdeki gibi evler,köyler..Afşin sapağındaki tabelada ASHAB-I KEHF tabelasını görünce ben çok heyecanlandım..Yoldan 50 km. içerdeydi ama yine de gitmek istedim ve bu kutsal mekana vardık..Çok ilginç bir yerde,bir köyün içinden geçiliyor buraya ulaşmak için..Hikayesini biliyorsunuzdur..Zalim kraldan kaçan 6 genç ve 1 çoban ile köpekleri 300 sene bir mağarada uyurlar..Uyandıklarında içlerinden birisi karnı acıkıp birşeyler almaya gittiğinde, satın aldığı şeyler karşılığında üstündeki parayı verdiğinde gerçek ortaya çıkar..Zamanın kralı onları bulmak ister ve mağarada uyuduklarını anlar..YEDİ UYURLAR da denen bu kutsal mekanı görebilmek,burada dua edebilmek bizi çok mutlu etti..
Sonraki durağımız Kahramanmaraş oldu.. Fakat Maraş'ın kent yapısını ben çok sevmedim..Bir tepenin eteklerine kurulmuş karmaşık bir şehir..Zaten kısa bir molanın ardından yolumuza devam ettik ve Gaziantep'e vardık..
Yolun bir kısmında otobana bağlanılıyor. Ve gişelerdeki bilet alma esprisi çok komikti..Otoban gişelerinde genelde bileti düğmeye basarak almaya alışkınız..Burada biletleri otomatik bilet makinesinin üzerine asmışlardı .
Bu espriye yol boyu güldük ve Gaziantep'e ulaştık.İş için daha önce bir kez daha gelmiştim bu şehre, sanırım 7 -8 yıl önce.. Nasıl güzelleşmiş..Nasıl büyümüş..İnsanları gerçekten çok cana yakın ve aslında şehir büyüdükçe ve modernleştikçe o tarihi dokusu da yok olmuş..Yine de en önemli ve güzel yerlerini kısa sürede eşimle gezme şansımız oldu..
Saat kulesinin yanındaki resim TAHMİS KAHVESİ denilen en az 100 yıllık bir kahvehanenin ikinci katı..Mangal ateşinde enfes Türk Kahvesi yapıyorlar.. Yediğimiz lezzetli kebap ve baklavaların ardından çok iyi gelmişti bu kahve..Dayanamadık bu lezzetli kahveyi sevdiklerimizle de paylaşmak için hemen biraz satın aldık..
Bu arada Yabancı Damat dizisinde sürekli gösterilen "Turistik Gaziantep Çarşısı" yazısının olduğu yerin içi bildiğiniz 5-6 katlı bir elektronikçiler çarşısı.. Tıpkı İstanbul'daki Doğubank İş Hanı gibi bir yer yani.. Dizide sadece tabelayı çekiyorlarmış meğerse..İçinde öyle sokak falan yok..Bilmeyenler için..
Sonraki duraklarımız Adana ve Mersin olacak..Onları da bir başka yazıda anlatırım.. Umarım bu güzel şehirleri , Türkiye'nin her köşesini gezme şansınız olur..

2.DURAK : PERİ BACALARI !!!

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/984786
Konya-Mevlan'dan çıkıp yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Bu arada Aksaray -Nevşehir yolu arasında harika yerler var.Özellikle de alabalığı tavada bu kadar nefis yapan,güveçte kaşarlı mantarı ve pidesi bu kadar lezzetli ama bir o kadar da salaş bir yer var kiii ...anlatılmaz yaşanır ancak :) Keşke biraz daha zamanımız olabilseydi de oraların da tadını çıkarabilseydik ama yolumuz uzundu ve biz o nefis yemekten sonra kendimizi Peri Bacalarının olduğu uçsuz bucaksız vadide buluverdik.. Resimlerin tamamı tarafımdan çekilmiştir.Umarım beğenirsiniz..
Uçhisar ile başlayan Göreme,Zelve,Çavuşini ,Ürgüp,Avanos yöreleri ile devam eden peri bacalarının yerleşim tarihi oldukça eskiye dayanıyor. Buralara yapılan kiliselerde (özellikle Çavuşini Kilisesi) hala dönemin mozaiklerini ve duvar resimlerini olduğu gibi görebilmek mümkün.
K
apadokya olarak bilinen bu bölge de peri bacalarının içinde yaşam devam ediyor.Tabi artık elektrik var.:) Vakıflar'a ve Hazine'ye ait bu yerleri kiralayan ya da satın alan çoğu yerli insan buraları motel,pansiyon vs. işletme haline getirmiş ve yerli yabancı tüm turistleri ağırlıyor..
Biraz peri bacalarının oluşumundan bahsedeyim..
Vadi yamaçlarından inen sel sularının ve rüzgarın, tüflerden oluşan yapıyı aşındırmasıyla ‘Peribacası’ adı verilen ilginç oluşumlar ortaya çıkmıştır. Sel sularının dik yamaçlarda kendine yol bulması, sert kayaların çatlamasına ve kopmasına neden olmuştur. Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan malzemenin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş, böylece üst kısımlarda yer alan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır.
Daha çok Ürgüp civarında bulunan şapkalı peribacaları konik gövdeli olup, tepe kısımlarında bir kaya bloku bulunmaktadır. Gövde tüf, tüffit ve volkan külünden oluşmuş kayaçtan; şapka kısmı ise lahar ve ignimbirit gibi sert kayaçlardan oluşmaktadır. Yani şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla daha dayanıklıdır. Bu peribacasının oluşumu için ilk koşuldur.
Umarım herkesin bir gün burayı görme ve hatta birkaç günü Peri Bacalarının o otantik ortamında geçirme şansı olur.. (Tabi bizim de..)

İLK DURAK : KONYA - MEVLANA :)

Fotoğraflı anlatım için bakınız : http://illede.blogcu.com/969694
Yolculuğumuz başladı ve Manavgat'tan yukarı doğru yola çıktık. İlk durağımız Konya oldu. Konya ilginç bir şehir. Meram tarafından girdik şehre,mimarisi çok güzel 2-3 katlı evler geniş caddeler karşıladı bizi.
Geceyi burada geçirdik ve ertesi sabah ilk işimiz Mevlana Müzesi'ni gezmek oldu. Mevlana hakkında kısa bir bilgi vermek ve çektiğimiz bazı fotoğrafları sizinle paylaşmak istiyorum.Bu kutsal yer muhakkak görülmesi gereken bir yer , dua ederken gözyaşlarımı tutamadım ve Allah'ıma şükrettim. Buraları görmeyi nasip ettiği için..
HAZRET-I MEVLANAMUHAMMED CELALEDDIN-I RUMI(30 Eylül 1207- 17 Aralik 1273) Mevlana'nin asil adi Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasina gelen Mevlana ismi, ona, daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya basladigi tarihlerde verilir. Rumi, Anadolu demektir.Mevlana'nin, Rumi diye taninmasi, geçmis yüzyillarda Diyari Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturmasi, ömrünün büyük bir kisminin orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasindandir.
Mevlana'nın bazı sözleri : "Dilberler (gönül alip götüren, manevi güzeller), asiklari, canla basla ararlar.. Bütün masuklar, asiklara avlanmislardir.Kimi asik görürsen bilki masuktur. Çünkü o, asik olmakla beraber masuk tarafindan sevildigi cihetle masuktur da. Susuzlar alemde su ararlar, fakat su da cihanda susuzlari arar."
Mevlana, manevi yolculugunu, olgunluga ermesini, su sözünde toplamistir:"Hamdim, pistim, yandim."Mevlana'nin pismesi, babasi Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled ve Seyyid Burhaneddin'in feyizli nefesleriyle; yanmasi da sems'in nurlu aynasinda gördügü kendi güzelliginin ask atesiyledir.
"Bu söz, can memesinde süttür. Emen olmadikça güzelce akmiyor.Dinleyen susuz ve arayici olursa, va'zeden ölü bile olsa söyler.Dinleyen yeni gelmis ve usanmamis olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir.Kapimdan içeri, na-mahrem girince, harem halki, perde arkasina girer, gizlenir.Zararsiz ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki perdeyi açarlar.Bütün güzel, hos ve yarasan seyler, gören göz için yapilir. Çengir zir (en ince) ve bam (en kalin) nagmeleri, nasil olur da sagir kulak için terennüm edilir?Allah, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadi. Koku duyan için yaratti; koku almayan için degil."İste islami tasavvuf edebiyatinin en büyük didaktik saheseri olan Mesnevi'yi Çelebi Hüsameddin, Mevlana'nin tükenmez bir hazineye benzeyen ruhundan çekip çikarmistir.
"Gene gel! gene gel! her ne isen gene gel! kafirsen, atese tapiyorsan, puta tapiyorsan da, gene gel, Bu bizim dergahimiz umutsuzluk dergahi degil, Yüz kere tövbeni bozmussan da gene gel!"Hz. Mevlana
Sanal alemde gezip görmeniz için :
http://www.konya.gov.tr/mevlana/index.htm

PLANSIZ SEYAHATLERE BAYILIRIM:)))))

Cuma günü öğleden sonra eşim eve erken geldi. Normal bir gündü aslında..Hatta pazar günü nereye gitsek diye kendi kendime düşünüyordum ki eşim "hadi" dedi, "bir yerlere gidelim.." "Nasıl yani ?" dedim şaşkınlıkla.."Şimdi mi?" .. "Evet, binelim arabamıza ve yol bizi nereye götürürse oraya gidelim" cevabını verdi..
Bu konuşmayı yaptığımızda saat 4'ü bulmuştu ve ben nasılsa bir yere gitmeyiz diye işlerimi yapmaya devam ettim.
Saat 6 olduğunda çantamızda bir kaç parça kıyafet ve yanımızda çok gerekli bir kaç şeyle (ayna,tarak,makyaj çantası gibi :))) yola koyulmuştuk.. Yol güzergahımızın neresi olacağını belirlemek birkaç dakikamızı aldı..
Ülkemizi tanımak istiyorduk,iş güç yoktu ve az parayla çok yer görülebilir,çok şey yapılabilirdi.. Önemli olan birlikte olmaktı.. Ve macera başladı..Gidip gördüğümüz tüm yerleri çektiğim resimlerle anlatacağım sırasıyla..
O kadar güzel yerler var ki Türkiye'de görülmesi gereken ve mutlaka gidilmesi gereken.. Herkesin tatilini ille de deniz ve güneşle geçirmesi isteğini çok iyi anlıyorum özellikle hayatı İstanbul da geçmiş biri olarak. Ama n'olur, ülkemizi ihmal etmeyin. Yurt dışına da gidilmeli elbette ama önce Türkiye'yi gezelim , Türkiye'yi tanıyalım..
İlle de seyahat ama mutlaka plansız seyahat..

2 Ekim 2007 Salı

MERHABA :)

Blogger 'da ben de varım artık.. Gezi yazılarımı buradan okuyacaksınız.. Yol maceralarıma hepinizi bekliyorum..

Bol bol görüşeceğiz:)) Sevgiler..